Son yıllarda dünya, COVID-19 pandemisinin ardından yeni bir sağlık tehdidi ile karşı karşıya kaldı: maymun çiçeği virüsü. Bu virüs, COVID-19 kadar yaygın olmasa da, dünya genelinde sağlık otoritelerini endişelendiren bir salgına yol açtı. İlginç bir şekilde, maymun çiçeği pandemisi ve küresel ısınma arasında dikkat çekici bir bağlantı var. Bu bağlantı, sürdürülebilirlik çabalarının ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Maymun çiçeği, ortopoksvirüs ailesine ait bir virüs olup, insanlarda ve bazı hayvanlarda hastalığa neden olur. İlk olarak 1958'de laboratuvar maymunlarında tespit edilen bu virüs, Afrika'nın bazı bölgelerinde endemik olarak bulunur. Ancak son yıllarda, virüsün insanlarda görülme sıklığında artış yaşanmıştır.
Küresel ısınma, yalnızca iklimde dramatik değişikliklere yol açmakla kalmaz, aynı zamanda insan ve hayvan sağlığı üzerinde de derin etkiler yaratır. İklim değişikliğinin etkileri, bazı bulaşıcı hastalıkların yayılmasını hızlandırabilir. Özellikle, artan sıcaklıklar, yağış paternlerindeki değişiklikler ve doğal habitatların bozulması, virüs taşıyıcılarının (örneğin, sivrisinekler, keneler ve kemirgenler) yayılma alanlarını genişletebilir.
Maymun çiçeği virüsü gibi zoonotik hastalıklar, genellikle yaban hayatı ile insan temasının arttığı durumlarda ortaya çıkar. Küresel ısınma, doğal yaşam alanlarını yok ederken, hayvanların insanlar tarafından daha yoğun olarak kullanılan bölgelere göç etmesine neden olur. Bu durum, virüslerin insanlara bulaşma olasılığını artırır.
Sürdürülebilirlik, bu tür küresel sağlık tehditleri ile mücadelede kritik bir rol oynar. Doğal habitatların korunması, sürdürülebilir tarım ve ormansızlaşmanın durdurulması, hayvanlar ve insanlar arasındaki olası etkileşimleri azaltabilir. Bu da zoonotik hastalıkların yayılma riskini düşürür.
Mol-e olarak, sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarımızla küresel sağlık tehditlerine karşı mücadeleye katkıda bulunuyoruz. Elektronik atıkların (e-atık) doğru yönetimi ve geri dönüşümü, çevresel kirliliği azaltarak iklim değişikliğine karşı mücadelede önemli bir adım atmamızı sağlar. Aynı zamanda, sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratarak, doğal habitatların korunmasına ve bulaşıcı hastalıkların yayılma riskinin azaltılmasına katkıda bulunuyoruz.